Skip to main content

04

Ortak yurdumuz: Sürgünistan

Ukrayna’dan sayfa sayfa, resim resim, kanal kanal dünyaya yayılan haberler, sürgün ailesinin giderek büyüyüşünü belgeliyor. Yüzbinler, geride yıkım ve acı bırakarak kendine yeni yurt arıyor. Göçün yeni rengi, sarı-mavi; umudunki hala siyah…

Bu karanlığı aşmaya niyet etmiş iki önemli toplantıya katıldım son günlerde… Biri dünyanın, diğeri Türkiye’nin sürgünlerini biraraya topladı.

İlk toplantının evsahipleri ABD’deydi, ama sanal toplantının ekranında, yerkürenin her köşesinden sürgün yüzleri vardı: Siyasetçiler, yazarlar, diplomatlar, sanatçılar, akademisyenler… Şiddetli bir fırtınanın, Afrika’dan uzak Asya’ya, Kanada’dan Avustralya’ya kadar savurduğu muhalifler, yeni kök salmaya çalıştıkları yerden ses verdi. Bu seslerin ortaklaştığı görüş şuydu:

Putin’den Şi Cinping’e, Erdoğan’dan Viktor Orban’a kadar dünyanın otokratları arasında bir sıkı dayanışma var. İktidara gelme yöntemleri farklı olsa da, iktidarda kalma yöntemleri benzeşiyor: Farklı olana karşı nefret yayma, toplumu kutuplaştırma, düşman yaratma, “düşman”a karşı birlik çağrısı, güç kullanma, dini araçsallaştırma, seçim manipülasyonu, sansür…

Ve toplantının ortak kararı:

Madem onlar aynı yöntemlerle, aynı hedef için birlikteler, bizler de kendi yöntemlerimizi geliştirerek, daha demokratik bir dünya için, omuz omuza, birlikte çalışmalıyız.

Bu küresel ortaklaşmanın, bu sürgünler dayanışmasının ilk sonuçlarını yakında görmeye başlayacaksınız. Kökünden sökülünce bir daha açmaz sanılan ağaçların ilk ortak meyvesi olacak bu…

İkinci toplantı, Berlin’deydi; yok etmenin zirvesini gören, yok olmanın acısını en iyi bilen başkentte… Bir başka acının içinden kopup gelen 200’e yakın sürgün, “demokratik ve özgür bir Türkiye” talebiyle buluştu. Katılanlar arasında yakınlarını faili meçhul cinayetlerde kaybetmiş olanlar vardı, kürsülerinden kovulmuş akademisyenler, bir haberden müebbede mahkûm olmuş gazeteciler, Meclis’teki sözlerinden dolayı hapsedilmiş siyasetçiler, üniversitesini savunan öğrenciler, ormanını savunan köylüler, sömürüye karşı direnen işçiler, tutsak yakınları, işkence mağdurları, erkek şiddetine karşı koyan kadınlar, LGBTQ+’lar…

Yazar Aslı Erdoğan’ın deyişiyle “salondakilerin toplam acısı” muazzamdı. Ama onca nefret kampanyasının enkazından, nefretle zehirlenmeden çıkmayı başarmışlardı. Hala vicdana inanıyor, hala empati kurabiliyor, hala affedebiliyor, hala iyiliği arıyorlardı. Almanya’nın üç çeyrek asır önce yaptığını yapabilmeyi, devralınacak enkazın üzerine yepyeni bir başlangıç inşa edebilmeyi hayal ettiler. Bir kurtarıcı Mehdi beklemek yerine, ortak akılla, omuz omuza çalışmaya, ülkelerindeki yangına dışardan su taşımaya karar verdiler. Bir sürgün ağacı da Berlin’de filizlendi...

Dün Afganlılar katılmıştı sürgünler ailesine, bugün Ukraynalılar…

Her yeni zulüm dalgasında, yerkürenin farklı köşelerinde yeni kökler, savaşın yaktığı topraklarından sökülüp göçüyor kafileler halinde; kimi bir meçhule, kimi bir umuda, ama hepsi yurtsuzluğa doğru…

Kimbilir; belki de Sürgünistan, yeni, ortak yurdumuzdur bizim…

1 comment

Would you like to see the comments?
Become a member of Sürgün | Kökünden Sökülenleri Yazıyor to join the discussion.
Become a member